Monday 5 August 2013

Niye Karşı Çıkılıyor 18, Kenan Güvenç

Ahtapota ayakkabı tasarlamak : SMD Gezi Parkı Öğrenci Fikir Yarışması..!
Anlaşılan ‘Gezi’, parkta durduğu gibi durmayacak.Bundan sonra birbirine iyice dolanmış bulunan ,katılaşıp ,bulunduğu yere çöreklenen kaynaşık statüler de ister istemez çözünecek…direngezinin Gezi’si politik yanı şüphesiz salt AKP ye dönük değil, özellikle aileden başlayarak üniversiteye , korkularımızdan başlayıp, bedenlerimizi siyasi iktidarın temsilcilerine rehin vermeye kadar uzanan, gündelik hayatın çok daha geniş bir baskılama spektrumuna yayılıyor.Başbakan dahi hala Gezi’nin yayıldığı mekanın olası derinliğini merak etmekte.. yani durum sayın Okan Bayülgen’in dediği gibi değil; insanlar bir yaz akşamı ‘hava da çok güzel yahu! ..hadi!..’ diye sokaklara çıkmadılar, sokaklarda öldürülmediler.. Gezi kendiliğinden bir kıpırdanmaydı ve apolitik bir nedene yaslı başladı.Ama ülke sosyolojisine öyle şeyler yükledi ki bundan sonraki süreç bu şarjın maddileşmeleri olarak ve öngörülemeyecek ilişkilenme tarzlarına dönüşe dönüşe devam edecektir. 
direngezinin Gezi’si bir kısım marjinal grupların da katıldığı kitlesel protesto değildir. Gezi zaten tüm aktörleriyle birlikte marjinal kitlesel protestodur, marjinal kalacaktır. Duran Adam marjinal biri değildir midir? Normallik maskesi altındaki sinsi otoriteryanizm’i ancak marjinal ‘yani sınır tutan uç’un farketmesi mümkündür. Kişisel olarak otoriteryanizmi gündelik olağan hayatın akışlarının kurumsallaştırılması girişimi olarak görmekteyim. Otoriteryanizm baskıyı önce örgütleyip sonra onu öznesiz bırakarak, baskıcıyı saydamlaştırmanın-gözden ırak tutmanın formudur. Ama basit bir ilişki diyalektiktiğidir; her baskı aynı anda ihlalini de örgütler.bir çok baskı formu gibi otoriteryanizmin panzehiri de hemen her tarihsel dönemde aynı şekilde , aniden belirmiş spontane statü ihlalleridir.Gezi salt tepki değildir elbette çünkü Yeni’dir, ama başlangıcı tepkiye dayalı,sonuçları itibariyle çözünmesi ise ülkenin uzun yıllarını alacağı spontane bir harekettir.bu düştüğüm birinci not olsun..
Cumhuriyet tarihi boyunca mimar; sosyo-tarihsel olarak , mesleki varlığını hep devlet otoriteryanizm’inin silik bir temsilcisi olarak ve statükoda var etmiştir..1930’lar sonu ve 40’lar başındaki İstanbul-Ankara güç çatışmalarından1 , mimarlar odasının ulusal mimarlık politikaları adı altında birkaç yıl öncesine dek körüklediği loncacı totaliter bakışa kadar mimarın mesleki profili tarihi çok ama çok tartışmalı pozisyon alışlarla doludur. Organize olduğu her ortamda toplumsal olarak mesleki meşruiyetinden-toplumun tüm kesimlerinin gönül rızasını almasından- mimar kişi sürekli kuşku duymuştur. Hep ortamdan şikayet etmiş ama ortamın her hangi bir ögesinin en küçük gelişme arzusunu da baştan yok etmeye programlı davranmıştır.-Mesela 1996/1998 arası Mimarlar Odası Genel Merkezinin Mimarlık Dergisinin editörlüğünü Murat Uluğ ile birlikte yaparken Oda Üyeleri yayımladığımız dergilere olan tepkilerini, Oda tarihinde görülmemiş bir şekilde yayın komitesi aleyhine 1000 den fazla imza toplayarak dile getirmişlerdi. _Sizce 2005 te Kongre Vadisi yarışmasının birinci projesinin uygulanması bizzat zamanın Mimarlar Odası yönetimince-jürinin ısrarına rağmen- önlenmeseydi bugünlerde Taksime Topçu Kışlası yaparak ağaçların köküne kibrit suyu ekme cüreti gösterilebilir miydi?..Meşruiyetsizlik kıvrandırıcı bir derttir.Çünkü bir alanda meşru olmak ; ancak siz içsel bir güce sahipseniz , temasta oldunuz toplumsal katmanları ilgili olduğunuz alandan kapsayabilmenize dairdir..Sorun her gündeme geldiğinde ,mimarlar kendilerine, kendinden menkul izole bir alan açıp bunun içine doluşarak, toplumsal meşruiyet sorunundan sıyrılmaya uğraşmışlardır. SMD de mimarların ülke ölçeğindeki meşruiyetsizlik sürecinin yan etkilerinden biri olarak kurulmuştur. Dolayısıyla tüm meslekçi bakış açıları gibi SMD de tam tersi olması gerektiği halde , hayatı mimarlığın peşine takarak, hayatı mimarlığa adapte ederek, mimarın tarihsel olarak koşullanmış zihinsel araçlarını şablonize ederek kendine izole bir yer açabileceğini sanmaktadır.Mimarlığın bir gayrimenkul olarak maddileşebilmesi için sahip olması gereken olmazsa olmaz tek bir şey vardır; yaşamın hareketlendiği alanları kontrol edilebilir referanslara indirgemek… meslekçilik-profesyonalizm- ancak ve ancak hayatın o çok değerli spontane ,rastlantısal,anlık hallerini budaya budaya bu indirgenmiş-yoksullaştırılmış hayat posasına hükmedebilir...Robert Pirsig; hem Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatında, hem de Lila’da ; bir alandaki daha düşük bir düzeyin kendisinden daha gelişkin başka bir düzeyi şekillendirmeye kalkıştığında –örneğin sosyal düzeydeki bir oluşumun entelektüel düzeyde bir oluşumu-şiddet dolu, yok edici bir güç edineceğini söyler durur.SMD Yarışması ve Gezi Parkı eylemlilikleri!…Bu düştüğüm ikinci not olsun..
Yarışmanın öğrencilere dönük fikir yarışması olduğu söylenip ne var bunda ! deniliyor...çok tuhaf!..Sn.Aylin Çankaya’nın tam yerinde saptaması gibi :’’ ..Bu yarışma içeriği itibariyle; mimarlık öğrencileri üzerinde mimarların iktidarlarının yeniden üretimi girişimidir’’.Niçin verildiği anlaşılmaz yararlanılabilecek kaynaklarından-niçin’ini tabii ki biliyorum ama bunu ben bile söyleyemem- , alanın mekansal büyüklük tanımlarına ,problemin tarifinden ,oradan ödüllere dek bir inceleyin metni.. Okullu insanlara_bazıları direngeziciler!_ ileride büyüklerine layık mimarlar olması için nasıl düşünmeleri gerektiği, akıl yürütme araçlarının neler olabileceği, probleme nasıl bakılması gerektiği baştan söylenmiyor mu allahaşkına bu şartnamede..?.Sanki tanıdık biri var gibi geldi etrafta..öte yandan fikir yarışmaları bina vs. uygulama yarışmalarından çok daha güçlü yaptırımlara sahiptir. Çünkü müdahil kişi fikir yarışmalarında dış koşulları eleyebilir, askıya alabilir, yeni koşulları mevcutmuş gibi önerebilir ve bu gücüyle sorunun olası tüm imgelemlerine gerçekleştirdiği imgeyle bir hafıza nakli yapar.işte bu yarışmanın bir başka sorunu da budur: benim ve sayısız insanın yan yana gelerek,sadece ama sadece eylemlerini ve başka insanlarla bir araya gelişlerini, sadece şimdi ve burada! yla her an yeniden Gezi’nin imgelemi kılmak isteyenlerin imgelemlerini , toplumsal bir hizip- ki burada SMD oluyor- işgal edilmiş zihinlerin önceden tanımlanmış ‘işleriyle’ işgale kalkışıyor.bu düştüğüm üçüncü not..
Dördüncü ve son notum; kentlilerin çevre konusunda 20. ve taze 21 yüzyıldaki kalkışmalarına bir göz atın hemen hepsi Topçu Kışlası gibi_ fikrende olsa _‘’binalar yapılmasın!’’ diyedir..Siz hiç şehirlerine Müze, Konser, Salonu, Vilayet, Hidroelektrik Santralı, Büyük Kanal yapılsın diye insanların kalkışmalarda bulunduğunu duydunuz mu?..Uygarlık az binayla yüksek hayatlar sürdürmektir.
Birinci notumun getirdiği; Gezi eylemlilikleri gibi spontane süreçler, Kaos teorileri içinden bir fizik kavramıyla değinecek olursam ne yönde gelişeceği bilinemeyen dissipatif -dağılcıl-yapılardır ,içlerinde olağanüstü güzellikte fraktal desenler barındırırlar.Bu süreçlerin mimar zihniyle temsil edilebileceğini sanmak abesle iştigaldir..Niyetiniz ne olursa olsun otoriteryanizmin bir kolu bu abesle iştigallerden türüyor.
İkinci notumun getirdiği; SMD ve direngezi! nin yarattığı Gezi Parkı aynı toplumsal fazın odakları değildir., SMD eğer TV kumandası ise, direngezi!nin Gezi’si kumanda içindeki kalem pildir.Kumanda ile pili çalıştırmaya kalkışıyorsunuz. Had aşımında israr etmeyiniz.
Üçüncü notum şunu söylüyor; Meslekçi mimarlar!.. Okullu insanların zihinlerini o çizimi kuvvetli ellerinizle karıştırmayınız..
Bahsetmediğim bir son not; Sn.Cemal Saydam hocamızın önayak olduğu İstanbul Kanal Projesinin yapımının iptali için hep beraber bir şeyler yapalım..
Ben söyledim diye değil yanlış bir adım atıldı diye bu yarışmayı iptal edip orantısız zekalılara-mimarlık öğrencisi ya da değil- bir yer açınız; mesela buraya nasıl bir yarışma açalım? yarışması ! açılsın....benim SMD ye bu türden yarışma için bir önerim var; ‘Duran Adam’ Sn.Erdem Gündüz için -beni bağışlasın- Taksim de bir yerlerde bir durma noktası ve bakacağı objeyi tasarlayın sevgili insanlar. Ne saçma değil mi?..Aynı ahtapota ayakkabı tasarlamak gibi!..
Lütfen yarışmanızı geri çekiniz. Sakıncalarla dolu bir yarışma bu..
( 1) Yapı Kredi Bankası Yayınlarının Ankara kitabındaki ‘Örtük bir Çatışma Şüphesi’ makalemde mimari proje yarışmalarında Türkiye’deki mimarların tavır ve davranışlarının genetiğinin ipuçları mevcut sanırım

No comments:

Post a Comment